9 Aralık 2012 Pazar

'inci'ndik




inci pastanesi de kapandı. pardon, kapattırıldı demeliydim çünkü zorla kapı dışarı edildiler.
düşünsenize o mekanda kimler neler konuştu, ne hayatlar değişti, ne aşklar yaşandı. bir devri de böylece bitirmiş oldular. şimdi aynı kapanma tehlikesi beyoğlu sineması için de mevcut. hem de çok uzak değil, bahsettiğim zaman da ocak ayı.

peki neden bu tahliyeler? en büyük amaç tabi ki rant! birçok mağazanın beyoğlu şubesinin kar oranı diğer şubelerine göre çok daha fazla. inci pastanesi yerine de avm yapılması girişimi var.

tarlabaşı talimhane olma yolunda hızla ilerliyor. zeytinburnu'nun prag'a benzetilme, haydarpaşa'nın da otele çevrilme çabaları var. kamunun olan her şey özele dönüyor bir bir. kent metalaşıyor yani alınıp satılabilen bir objeye dönüşüyor. şehir hakkı var mıdır sorusunun cevabını vermek gitgide zorlaşıyor. karşıt görüşteki insanlar susturulmaya çalışılıyor ki pastane kapatılırken içeriye girmeye çalışan birinin gözaltına alınması da bunun kanıtı niteliğinde.

dün var olduğunu düşündüğümüz ya da en azından bunun çabasını veren yerler bugün artık yok olabiliyor. şehir kimliğini kaybediyor ve her yer birbirinin benzeri oluyor. aynı mentalitenin ürünü dükkanlar ardı ardına açılıyor. istiklal caddesi de uzun bir süredir bunun etkisi altında olan bir yer. farklılıkları öyle hızlı bir şekilde siliyorlar ki insanlar öğrendiklerinde artık çok geç kalınmış oluyor.


üstteki fotoğrafı yazın çekmiştim. bütün renkler beyoğlu'nda falan değil. artık beyoğlu'nda fazla da renk kalmadı. 

temmuz ayında musa ateş'le urban sociology dersimiz için yaptığımız röportajı kesip biçmeden burada yayınlıyorum.

Ezgi: İnci Pastanesi’nde çalışmaya başladığınızda nasıl bir İstiklal Caddesi görünümü vardı? Şuankiyle karşılaştıracak olsaydınız neler söylebilirsiniz?

Musa: Şimdi Beyoğlu diyince aslında, Beyoğlu’nda beyler yaşamıyordu. Beylerin konup göçtüğü yerler vardı, mekanlar vardı. Ne ararsan Beyoğlu’nda arıyorsun. Bütün kültürün var olduğu yer Beyoğlu’dur. Niye Beyoğlu? Dünyada emsali bulunmaz. 24 saat dünyada nerede açık bir yer bulursun?Ama benim yaşadığım dönemde Beyoğlu öyle bir Beyoğlu değildi. Başta kılık kıyafet sorunu vardı. İnsanların uğradığı mekanların düzgün giriş ve çıkışları vardı. Tiyatrosu vardı, sineması vardı, barları vardı, hamamları vardı, terzileri vardı, konfeksiyonları vardı. Dokulu mekanlar apayrıydı. Ama şimdi ne oldu? Birer birer yok oldu, gitti. Bir tarih gitti. Bir tarihi yok ettik. Kimler yok etti? Bizler. Kendini ne ile var edersin? Kültürle. Kültür olmayan olmayan bir toplumda kimse demesin ki ben insanım. İnsanın, insan olmanın evvela bir değeri vardır. Ne ararsan kendinde ara, benim Kabe’m insandır der. Ama onlar kalmadı. Yani neyse şimdi fazla uzağa yakına gitmeyin. Fazla yaşlı da değilim ama yaşlandık tabi bu caddede.

Ezgi: 60’lı yıllardaki ya da daha eski yıllardaki müşteri kitlesiyle bugünkünü karşılaştıracak olsanız nasıl bir farklılık var?
Musa: Şimdi o insanları parayla arasan dahi bulamazsın. Bireyler diyorum, bireyler yaşamak zorunda. Biz o bireyleri yok ettik yani. Fazla uzağa gitme. Hepsi ortada.

Ezgi: Bir röportajınızda sol düşünceli bir insan olduğunuzu söylemiştiniz. Beyoğlu’ndaki Emek Sineması ve masa sandalye kaldırılmasıyla ilgili eylemler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Musa: Şimdi oraya girdiğin zaman da her yerin, her mekanın mutlaka eğer kapı, baca, sokak içeridekiyle kapsamlı olarak göz önünde bulundurursan bu bulunduğun mekanların da mutlaka dükkanların önünde, varsay, yolu işgal ediyorsa, ben o yolu işgal edenlere karşıyım. Ama yolu işgal etmiyorsa, işgaliye parasını veriyorsa o insanlar ticari yönüyle mi… herkesin hoşgörüsüne sığınarak söylüyorum. Ama birileri para pul peşinden gidiyorsa eğer gidilirse eğer halkın gezdiği yerleri de kapmışsa, yolu da kesmişse, ben ona karşıyım. Niye karşısın de. Yol olmayan yerde nerede geçecek insanlar? Mutlaka hangi yolu tercih ederseniz edin, sokak araları olur, cadde olur. Etrafta ne bulunursa bulunsun ama devletin de vermiş olduğu bir kanun var. Bir hak var, bir hukuk var. Eğer biz burada kanuna, hakka, hukuka, adalete saygılıysak bana verilen hakkın beş mi, on mu, bir sandalye mi, iki sandalye mi, on masa mı, on sandalye mi… Yoksa kimsenin ekmeğiyle aşıyla oynamış değilim. Ben isterim ki kimse kimsenin ekmeğiyle oynamasın, kazansın. Kim kazanacak? Başta devlet kazanacak. Ben kazanmadan eğer bu yer açıksa ben kazanacağım ama devlet kazanacak tabi. Çünkü nereye gidiyor bu? Çünkü bu kazanç devlete gidiyor.

Ezgi: İlk geldiğimizde röpörtajlar verdiğinizi fakat pek bir değişiklik olmadığını söylediniz İnci’le ilgili. İnci ve benzeri olaylarla ilgili yapılan protesto ve eylemlerin önemsenmediğini düşünebilir misiniz ya da hani yetersiz mi kalıyor bu karşıt tepkiler?

Musa: İnci Pastanesi’ni, İnci Pastanesi yapan kimdir? Halktır değil mi? Halkı niye hiçe sayıyoruz? Halkın olduğu yerde kendimizi var edeceğiz. Halk olmasa İnci Pastanesi olur mu, mümkün mü? Olmaz. Onun için İnci Pastanesi’nde kendinden var say, yapmış olduğu işleri, hizmet veriyorsa iyi veya kötü… illa iyi yönlerini konuşmak zorunda değil, kötü yönleri de olabilir. Ama halk için hizmet veriyorsa, bir kusuru yoksa, emin ellerdesin. Ama ben kusur yaratmışsam kötü ellerdeyim. Şimdi niye? Bu bir kültür işte. Hangi kültür? Türk kültürü. Profiterölü icat ettin. Anası babası İnci Pastanesi. Bu birey hakkıdır. Bunu var etmek benim doğal hakkım. Ben bunu yok ediyorsam o zaman yok.

Ezgi: İnci Pastanesi söylemlerini duyunca benim aklıma Markiz Pastanesi geliyor. Çünkü orası da kapandı ve Yemek Kulübü adı altında bir yere dönüştürüldü.

Musa: Şimdi orası kapatılmadı aslında. 68-70 yılları gibi orası devam ediyordu. 80’den sonra ora da faaliyetini yok etti. Niye yok etti? Birileri orayı işletiyordu o günün şartlarına göre. Bıraktı gitti. Ne oldu günün şartlarına göre? Büyükşehir Belediye Başkanı, 1983’ü hatırlarım, 84’tü hatta, Dalan’dı. Beyoğlu Belediye Başkanı Öztürk Atalay’dı. Onlar Markiz Pastanesi’ni geri getirmek için, o binanın bulunduğu yer, o mekanı biliyorsanız, onların bakımı yapıldı. 10-11 sene evvel gidenler bir daha geri gelmez. Kime verdiler? Çanakkale’li bir Mustafa Bey var, otelciler galiba kendisi. Açtıkları dönemlerde biz de kendimiz gittik, hayırlı olsun dedik, açılışa da katıldık. Ama ne yazık ki şuanda Markiz Pastanesi olarak hizmet vermiyor. Bölüm bölüm şimdi yemekhane olmuş, çorba satan yer.

Elif: Peki siz kendi pastanenizle ilgili eğer kapatılırsa bir daha açmayı düşünmüyorum demişsiniz.

Musa: (düşünüyor) Şuanda ben yani zor… dilim dönmüyor aslında. Evet, kolay bir şey değil. Benim değil herkesin varlığı. İnci Pastanesi eğer hizmet veriyorsa herkesin varlığıdır. Yalnız benim değil.

Ezgi: İnci Pastanesi, İstiklal Caddesi kimliğinin bir parçası. İstiklal Caddesi’nin kültürüne sahip çıkılmadığı, kimliksizleştirildiğini söyleyebilir miyiz bu kentsel dönüşüm adı altında yapılanlarla?

Musa: Şimdi dünle bugünü birbirine karıştırmayalım. Çağın gereği neyse onu yapmak gerekiyor. İstiklal Caddesi başta söylemiş olduğum durumlardan dolayı şuanda kalabalık, müthiş kalabalık. Trafiğe kapandığından beri burada sağlı sollu geçemezsiniz. Ama o kalabalığı görüp de demeyin ki Beyoğlu’nda işler oluyor, şu oluyor, bu oluyor. İyi hizmetler veriliyor. Yanlıştır yani. Bu kalabalığa bakmayın, kuru kalabalık.

Ezgi: Son olarak kira kontratınızın tek taraflı fesh edildiğini okuduk biz basından da takip etmiştik. Bunu açmanız mümkün mü? Bu durum şuan bir tehlike arz ediyor mu?

Musa: İstanbul’da herkesin bildiği gibi 1885 yıllarında Büyük Kulüp adı altında kuruluyor. Kurulduğu günden beri burada tarihi mekanlar vardı. Tiyatrolar vardı, sinemalar vardı. İpek Sineması’nı biliyorum. Emek Sineması’nın yerine İpek Sineması’na yetişmiştim. 1953’te Emek daha yok yani. Burası Emekli Sandığı’na 53’te satıldı. 55-58 yıllarında Emek Sineması oldu. Ondan evvelki İpek Sineması’ydı. Yani siz tek taraflı kira kontratı dediniz de burayı 49 yılında yapmışlar. Belki herkesin gönlü hoş, benim boş. İnan ki, neden? Ben tek başıma mücadele ettiysem bu bina herkesindir. Emekli Sandığı’nın malı devletin malıdır. Devletin malı milletin malıdır. Ama ne iştir sanki benden başka duyarlı vatandaş yok. İnci Pastanesi veya Emek Sineması’nı biri aldığı zaman bu kültürlerin var olduğu yerin tarihi bina, tarihi mekanların da burada var olmasını istiyordum. Bu binanın onarıma, bakıma ihtiyacı var ama bu söylediğim bu kurumlar da burada bittikten sonra aynen. Sinemaysa sinema dalında üretimi devam etsin. İnci pastanesi üretim yapıyorsa aynı yerde hizmetine devam etsin. Benim tek amacım budur. Başka bir şey yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder