29 Ocak 2013 Salı

the thin red line

The Thin Red Line’ı izlemeden önce Malick imzasını dikkate almadan klasik bir savaş filmi olduğunu düşünmüştüm. Çok büyük bir yanılgının içindeymişim meğerse… Beni bu yanılgıya iten şey filmdeki aktörlerin filmografilerinin birçok Hollywood filmiyle dolu olmasıydı. Filmin konusuna düz olarak savaş filmi olarak bakarsak yanlış anlaşılmalara elbette ki çok açık. Bilindiği üzere Klasik Hollywood Filmlerinde büyük bir doğa olayı ya da toplumsal olay vardır ve bu durum karakterlerin seçimlerini etkiler.



Bu filmin kesinlikle klasik filmlerden daha fazla söyleyeceği şeyi var. Hayat, ölüm, kardeşlik, şiddet gibi konularda kritikler yer alıyor. Filmde hiçbir şekilde savaş yüceltilmiyor. Adeta savaş karşıtı bir savaş filmi izliyoruz çünkü abartılmış kahramanlık, milliyetçilik ya da epik savaş sahnelerinin hiçbirine rastlamıyoruz. Malick bize sadece hikayesini anlatıyor ve ikna amacı gütmüyor. Öyle ki seyirci zaten filme kendini kaptırıyor. Klasik filmlerden farklı olarak çok kesin bir başlangıcı ve bitişi yok filmin. Eğer böyle bir beklentiye sahipseniz Malick bu tatminliği yaratmıyor olacak sizde. Bütün karakterler eksik yanları ve tereddütleriyle veriliyor. Biz askerleri görürken aynı zamanda onların insan yanını da görüyoruz. Aynı Marx’ın işçilerin ürettiklerine yabancılaşmalarını anlattığı gibi Malick de askerlerin yarattıkları şiddet karşısında kendilerine yabancılaşmasını anlatmış. Bir asker yaşadıklarına istifra ederek tepki verirken diğeri depresyona girmiş durumda. Film bittikten sonra aklımda kalan cümle de şu oluyor: ‘‘Ben birini öldürdüm ve bunun için kimse beni suçlamayacak.’’


Olayları kendine özgü anlatışı onu birçok yönetmenden farklı bir yere koyuyor gözümde Malick’i. Tree of Life ve Days of Heaven filmlerinde olduğu gibi anlatıcı ya da iç ses kullanarak seyircinin olaydan kopmasını engelliyor. Bu iç sesler bana nasılsa Sartre’ın Özgürlük Yolları romanını hatırlatıyor. Sartre’ın Nobel’i reddedişi kadar keskin bir başkaldırı olmasa da The Thin Red Line’da da bir karşı tepki mevcut.
Romandan uyarlama bir film olmasına rağmen biz bu noktayı unutabiliyoruz. Işık ve mekan o kadar güzel bir harmoni içerisinde ki sürekli bir tablo izliyormuşuz izlenimine sahip olabiliyoruz. Bir çarpışma meydana geldiğinde askerlerin yüzlerini göremiyoruz, görebildiğimiz siluetleri oluyor. Aslında bu esnada önemli olan ayrıntılar değil de şiddetin ve ölümün izdüşümleri oluyor.

Film birçok sahnesiyle hayatın ironilerini gözler önüne seriyor. Tıpkı iç sesin filmin sonunda söylediği gibi; ‘‘ Gün karanlığa, aşk kavgaya dönüşüyor. Bunlar aynı yüzün farklı özellikleri gibiler.’’
Hatta film en başta bir ironiyle açılıyor. Cennetsi bir doğada timsah suların içinde yüzüyor. Bir başka ironi de filmin ortalarında kendini gösteriyor. Kamera bir yaprağın üzerindeki bir damla kana odaklanıyor. Bunu görünce hayat ve ölüm arasındaki ince çizgi akıllara geliyor. Bir yandan kuşlar doğarken bir yandan askerler ölüyor. Doğa kendini bir şekilde zıtlıklarla dengeliyor.

Filmin sonunda da Malick bizi doğaya götürüyor gene. Bütün doğa uyum içinde, yerli insanlar, kuşlar, suyun rengi, hatta sandalın suyun üzerinde duruşu bile. Filmin bir yerinde iç ses ‘‘Ne gördüğünü söyle’’ der ve cevaplar ‘‘Kirlilik, sadece kirlilik’’. Eğer doğa bile kendini yenileyebiliyorsa tüm yaşananlardan sonra insanların da kendini yenileme olasılığı var mıdır acaba?

1 yorum:

  1. Savaş kötü birşey, askeri eğitim alırken bir cemse arkasında gencecik insanlar olarak atış alanına giderken şöyle düşünmüştüm o yaşımda, şen şakrak kamyon kasasının tahta tabanında oturan arkadaşlarıma bakarken " bu cıvıltılı genç neş'emiz gerçeğine giderken de böyle mi olur acaba?".. Henüz insanlıktan kopmamıştık, dağıtıldığımız yerlerde gördüklerimizden sonra insanlıktan uzaklaşmanın toplu davranışa dönüşmesinin-robotlaşmanın çaresizliğini, var olabilmek için sıkıştığın cenderedeki çaresiz teslimiyetin eve döndükten sonra en az 5 yıl uykundan "hala oradayım zannıyla boğulurcasına uyanmanın" ne demek olduğunu yalnızca bunu yaşayanlar bilir.. Bu bir şikayet değil, özgürlüğün kıymetini gerçekten anlama halidir..!

    YanıtlaSil